1 gece, 3 program
Contemporary Istanbul’un Aralık Derneği ile birlikte Sofa oteldeki sergisiyle başlıyoruz çarşamba gecesine.
Rabia-Ali Güreli ve Elif Dürüst-Şirin Yalçın’a tam 52 sanatçı eserleriyle destek oldu.
Bu sergideki eserlerin satışından elde edilecek gelir Suriyeli ve Kilisli çocuklar için Kilis’te yapılacak okulun inşaatına aktarılacak.
Biz erken saatlerde ayrılırken bile eserlerin çoğu satılmıştı.
Lale kartlılar İKSV’de buluştu
Sergiden sonra Şişhane’ye Saigon’a geçiyoruz, İKSV Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı’nın Siyah ve Beyaz Lale Kart sahipleri için verdiği davete katılıyoruz.
İKSV’nin gündemi yoğun, bir yanda Venedik Mimarlık Bienali hazırlıkları yapılıyor, bir yanda şu anda halen devam etmekte olan Tiyatro Festivali var.
‘Baba ve Piç’e Oscar’lı tasarımcı
Festivalde en çok merak ettiğim oyunlardan biri ‘Baba ve Piç’.
Elif Şafak’ın romanından uyarlama.
Oyuncu kadrosundaki Hande Atazi’den detayları daha önce dinledim.
Mehmet Ergen’in ne kadar titiz bir yönetmen olduğunu, Serra Yılmaz’ın da kadroda yer aldığını, ve hatta oyunun kostümlerinin ‘Mad Max: Fury Road’ ile bu yıl En İyi Kostüm Tasarımı Oscar’ını kazanan İngiliz Jenny Beavan imzalı olduğunu Hande’den öğrendim.
İlk oyun 23 Mayıs’ta Zorlu PSM’de.
Merak ettiğim bir başka oyun ‘Needles and Opium’un iptal edildiğini ise üzülerek İKSV yönetiminden öğreniyorum, yurtdışından gelecek ekip iptal kararı almış. Neyse ki merak ettiklerim arasında yer alan ‘Her gün biraz daha’yı izleyebileceğim. Bir mutfakta günlük angaryalarıyla meşgul, üç İranlı kadının hayatlarının bir özeti aslında.
Uzakdoğu restoranı ve pide
Şehrin en güzel binalarından birinde, Deniz Palas’ta Saigon’dayız.
Nefis bir günbatımı manzarası var, ama yine de olmayan olamayan bir şey var burada. Uzakdoğu restoranı ama kokteylde pastırmalı pide ikramı yapılıyor.
İşletmeci Fabio Suarez’i yakalayınca soruyorum, “Niye kendi menünü korumuyorsun, Uzakdoğu restoranında pastırmalı pide olur mu?” diye.
“Burası Türkiye, burada farklı istekler olabiliyor, alaturka yönümüz ağır basabiliyor, biz de müşteri ne isterse onu yapıyoruz” diyor.
Pek haksız da değil tabii, yine de her mekânın bir duruşu olmalı.
Soho House’un 1. doğum günü
Sonraki hedef, Soho House İstanbul’un 1. doğum günü partisi.
Soho House’u ilk defa böyle görüyorum.
Önünde uzun bir kuyruk var ve tabii kuyruğa girmeye alışık olmayan bünyeler öne geçmeden, kaynak yapmadan duramıyor.
Durum böyle olunca kuyruk da hızlı ilerleyemiyor.
Neyse ki yan kapılar açılıyor.
İçeride çok farklı bir kalabalık var. Kim üye, kim değil anlamak mümkün değil.
Cem Yılmaz-Ozan Güven’den Soho House’un yaratıcı Nick Jones’a, bu şahane binayı İstanbul’a kazandıran Serdar Bilgili ve Doğuş Grubu CEO’su Hüsnü Akhan’a birçok tanıdık isim Türk-Yunan restoranı Mandolin Teras’a konuşlanıyor. İçeride ise Aksak’tan Emel Kurhan’a birçok DJ iş başında.
En alt katta ise caz çalıyor, canlı.
Her katta birbirinden tamamen bağımsız bir parti var, kat kat ayrı tatlarda.
Biz Mandolin’den kımıldamakta güçlük çekiyoruz, tamamen kalabalıktan.
Ancak gecenin sonlarına doğru diğer katlara da bakıyoruz.
Soho House İstanbul açıldığından beri ilk defa böyle bir gece yaşıyor.
Keşke bu şahane binada daha sık böyle geceler yaşanabilse...